Hazineye malik viraneler var… Saç sakal birbirine karışmış, pejmürde bir vaziyette restauranta daldı orta yaşlı adam. Açık büfeden bir tas çorba doldurup boş bulduğu bir masaya yerleşti. Çorbasına daldırdığı ilk kaşığı ağzına götürmüştü ki, kaşıktaki çorbanın yarısı uzun ve kirli sakallarının arasından masaya doğru damlamaya başladı. İkinci kaşığı çorba kasesine daldırırken sol eliyle de sakalını siler gibi bir harekette bulundu. Arada yüksek sesle manasız cümleler kuruyor, el kol hareketleriyle de sözlerine anlam katmaya çalışıyordu.Çatık kaşları ve tuhaf hareketleriyle diğer müşterilerin de dikkatini üzerine çekmiş, mekanın nezih havasını bozmuştu bir anda. Yan masada oturan kadın, adamla göz göze gelmemeye özen gösterirken, diğer taraftan da çaktırmadan göz ucuyla bu garip adamı süzüyordu. “Psikolojik sorunları var galiba” diye geçirdi içinden. Ama uzun ve bakımsız sakalından süzülüp masaya damlayan çorba artıklarını görünce midesi daha fazla kaldırmadı. Yüzünü hafif ekşiterek kahvesinden bir yudum daha aldıktan sonra memnuniyetsizliğini ifade eden bir tavırla ayağa kalktı ve el işaretiyle yetkilinin dikkatini üzerine çekerek “bakar mısınız?” dedi sinirli bir ses tonuyla. “Buyrun hanımefendi” diyerek yaklaştı yetkili. Kadın sert bir yüz ifadesiyle yetkiliye bir bakış attı önce. Mimiklerinden müesseseye yönelik ağır bir eleştiri getireceği anlaşılıyordu. Kontrolsüz el harekleriyle söze girecekti ki, bir anda elleri boşlukta öylece kaldı, o an gözlerini garip adama çevirdi tekrar. Adam kendine has hareketlerle kaşığını çorbaya daldırmaya devam ediyordu. Kadın bir süre izledikten sonra yutkunur gibi bir hareketle, boşlukta sallanan ellerini beline götürdü. Eleştiri adına zihninde kurguladığı her şeyi unutmuştu sanki. Bu halde bir süre kaldı öylece, sonra başını hafifçe öne eğdi ve yavaş adımlarla kasaya doğru yürüdü. “Hesap lütfen” dedi kısık bir ses tonuyla. Garson hesabı çıkarırken, kadın göz ucuyla garip adamı izlemeye devam ediyordu. “Kim bu?” diye sordu garsona. Garson bir an başını kaldırdıktan sonra, “ha o mu?” dedi, “o bu müessesenin Tanrı misafiri. 5 yıl önce islam dinini seçmiş bir garip işte. Evsizdir, sokaklarda yatar. Üç öğün yemeğini de burda yer. Patronun kesin talimatı var, ne isterse verilecek, hizmette kusur edilmeyecek ama beş kuruş dahi olsa para alınmayacak…” “Peki diğer müşterileriniz rahatsız olmuyorlar mı?” “Valla nasıl anlatsam bilmiyorum” dedi garson, “tam şikayet etmeye hazırlanıyorlar, o anda ne oluyorsa bir şeyler oluyor ve bir anda vaz geçiyorlar.” “Çok ilginç” dedi kadın, “peki sizden bir şey rica edebilir miyim?” diye de sordu. “Buyrun efendim” dedi garson nazik bir ses tonuyla. “Bu adamın bu günkü yemek masraflarını ben karşılasam?” “Aslında patrona sormam lazım, ama şu anda burda yok” dedi garson. “Benim adıma rica edin, lütfen kabul buyursun” diyerek elli euroluk bir banknotu kasanın üzerine bıraktı ve tam kapıdan çıkmak üzereydi ki, o anda omuzuna hafifçe dokunan bir eli hissetti. Yüzünü döndüğünde uzun ve bakımsız sakallı garip adamla göz göze geldiler. Yüzünde masum bir ifadeyle gülümsedi adam. Sonra başını sallayarak, “endişe etmeyin” dedi. Kadın, önce bir anlam veremedi bu söze, meraklı bakışlarını bir açıklama beklercesine yoğunlaştırdı adamın üzerine. Adam hiç istifini bozmadan tebessüm ederek yaklaştı kadına ve kulağına fısıldadı; “merak etmeyin, oğlunuz kurtuldu. En geç bir hafta içinde eve gönderirler…” Kadın bir anda irkildi ve ses tonunu yükselterek; “sen nerden biliyorsun?” diye sordu. Kadın şok geçiriyordu adeta. Heyecandan beti benzi atmış, olduğu yerde dengesini bile korumakta zorlanıyordu artık. O an cep telefonu çaldı. Titreyen ellerini çantasına daldırdı ve bir süre kurcaladıktan sonra telefonu avucunun içine almayı başardı. Açmadan önce arayan numaraya bir göz attı hızlıca. Son aylarda adeta hafızasına kazınan bir numaraydı bu; evet… hastaneden arıyorlardı. Yüzünün rengi iyice solmuştu. Olduğu yere yığılmamak için bir eliyle kenardaki korumalığa tutundu ve diğer eliyle telefonu açtı ama alo bile diyemedi. “Bayan Meyer? Siz misiniz?” diye sordu telefondaki kişi. Bayan Meyer’in sesi kısılmıştı sanki. Ancak “evet” diyebildi pürüzlü ses tonuyla. “Size bir müjdem var efendim, az önce bir mucize yaşandı adeta, oğlunuz hayati tehlikeyi atlattı, bütün değerleri normale döndü, böyle devam ederse bir iki saate yoğun bakımdan çıkarmayı düşünüyoruz.” Telefondaki kişi anlatmaya devam ediyordu ama bayan Meyer kapının önüne yığılıp kalmıştı bir anda. Garsonların yardımıyla kendine geldi bir süre sonra. Meğer bir trafik kazası sonucu 12 yaşındaki oğlu ağır yaralanmış ve iki aydır komada yatıyormuş. Doktorların ümidi kestiği anda bir şefkat eli uzanıvermiş adeta. Ne demişler? “Harabat ehlini hor görme zahid, Hazineye malik ne viraneler var!”
(Yayınlanan yazılar, köşe yazarlarının kendi şahsi görüşüdür.)