GÜNCEL
Giriş Tarihi : 27-10-2022 13:54

Bölükbaşı'dan dikkat çeken yazı: Vatana sevdalılarla oynamak, misket oynamaya benzemez Hakan!

Bölükbaşı'dan dikkat çeken yazı: Vatana sevdalılarla oynamak, misket oynamaya benzemez Hakan!

Murat Bölükbaşı son günlerde manşetlerden düşmeyen FETÖ firarisi Sakaryalı Hakan Şükür için dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. Bölükbaşı o yazısına "Vatana sevdalılarla oynamak, misket oynamaya benzemez Hakan!" başlığını attı. İşte o yazı:

"Çocukluğumuz beraber geçti Hakan! Adapazarı’nda Bağkur esnafının kurduğu Bağkur apartmanı A/blok zemin girişte biz, 4. katta siz oturdunuz yıllarca… Çok iyi misket oynardın ve boyuna beni üterdin. Bundan dolayı ara sıra kavga eder tartışır itişirdik. Bloklar arası alanda taştan kaleler yapar sabahtan oynamaya başladık mı abartısız akşama kadar kan ter içinde durmadan top peşinde koşardık. Neşemizi keyfimizi bir tek balkonuna naylon topumuz kaçtığında bıçakla patlatıp, “hadi şimdi oynayın” diyerek bize geri veren Raziye teyzemiz bozardı. Belki haberin yoktur; geçtiğimiz aylarda o da rahmete kavuştu.

Bağkur bloklarında oturanların bir bölümünün Esentepe mahallesi Sapanca gölü kıyısında yazlıkları vardı. Benim de dedemin D 100 karayolunun göle uzak tarafında yaz kış oturduğu büyük bir evi vardı. Dolayısı ile ben, yazları dedemde kalır, yazımız da kışın olduğu gibi birlikte geçerdi. Sen bizim evimizde annemin, ben sizin evinizde Nermin teyzenin yemeğini yedim suyunu içtim… Hatırlarsın, çocuk aklımızla rakip olmuş, Gölspor-Bağkurspor diye takım kurmuştuk. Yazlık evi olanla olmayanlar maç yapıyorduk aramızda. Hatta bizler Bağkurspor olarak aramızda para toplamış, dedemin kuyumcu esnaflığı yaptığı kapalı çarşıda sözde makbuz keserek beni seven komşu esnafın para desteğini alarak forma ve top almış, Gölspor’la dişe diş maçlar yapmıştık. Hiç unutmam, bir maçta kale önünde kaçırdığın golden sonra baban Selmet amca küfürler savurarak seni kovalamış,  göle atlayarak kendini dayak yemekten zor kurtarmıştın. Ne güzel günlerdi değil mi Hakan? Samimi dürüst saf temiz candan, çocuğa has eylem ve söylemlerin dışında siyaset ve cemaatle, karanlıkta ve pusuda bekleyen devlet vatan bayrak düşmanı öğretilerle kirlenmemiş ruhlarımız ve çocuksu hayallerimiz vardı.

Naylon topun peşinden koşup, karşı kalede gol ararken kimimiz Kenny Dalglish, Kevin Keegan, Rainer Bonhof, Gert Müller, Rumenige, Pele, Boniek, Johan Cruyff olur, siyah beyaz televizyon karşısında kurduğumuz hayalimiz kaldırım taşıyla kurulmuş kalede en ufak bir çivi veya cam parçasıyla temas ettiğinde patlayan naylon topun peşinden koşup dar sokaklarında büyük futbolcu olmak adına yazdığımız hikayelerimiz, annemizin “akşam oldu; babanız gelecek sakın sizi dışarıda görmesin” diyerek ertesi günün sabahına ötelediğimiz umutlarımız ümitlerimiz hülyalarımız vardı.

Sonra bu hayaller Sakaryaspor alt yapısında yeşermeye başladı. Bu jenerasyonun içinde sen, ben, Rahim Zafer, Şaban Yıldırım, Bülent Uygun, rahmetli Esat Karaberber ve Soner Büyükergün üst liglere kadar yükselip oynama başarısı gösterdi. Özellikle sen, Bülent, Rahim ve Şaban,  Türk futbolunda bizleri de mutlu eden gururlandıran başarılar yaşayıp kalıcı izler bıraktınız. Hele sen! Türkiye’de ve dünyada futbol kariyeri ve başarıları olarak kırılamayacak istatistiklere ve muhteşem başarılara imza attın. 2012 sezonunda ben Sakaryaspor’u çalıştırırken “bu kadar başarılara sahip bir sporcunun bu tesiste niye bir büstü, heykeli olmaz, biz futbolda çocuklara Hakan Şükür’ü örnek göstermeyeceğiz de kimi göstereceğiz” diye futbolun gerçekleri adına basına samimi bir demeç vermiştim. Sayın Cumhurbaşkanı’nın bile yanıldım, aldatıldım, kandırıldım dediği yerde…

Bizim hikayemiz 15 yaşlarında başladı. O günlerde Ankara caddesinde bir pasajın 2. katında bir bal peteği sergileniyordu. Bal peteğine arılar Arapça Allah yazarak bize tanrının varlığını, kadrini ve mucizelerini göstermekteydi. Çocukluk yıllarımızda gözle görüp elle tutabildiğimiz “büyük bir mucize” gösterime sunulmuştu. Adapazarı küçük bir yer olduğu için bu mucize kulaktan kulağa yayılmış ve herkes bal peteğini görmeye akın etmişti. Kimsenin aklına “yahu bu arılar Arapçayı nereden biliyor da, Türkçe Allah adını peteğe Arapça işliyor” diye sormadı. Ya da, “petekteki bal mumuna Allah yazıp dökersen, arı da balı o kalıba göre işler, be hey münafık! kimi kandırıyorsunuz” demedi. Diyebilmek akıllarına gelmedi, ya da cesaret edemedi. Devlet de, bile isteye halkı bu sahtekarlığa karşı uyarmadı, koruyamadı. Dönemin muktedirleri bir balmumu hipnozuyla bu ülkenin fakir ve sahipsiz çocuklarını göz göre göre bu şaklaban terör örgütünün kucağına itti. Loş ışıkla aydınlatılmış bir odada bizim yerli ve milli arıların işlediği bal peteği güzel bir aydınlatma sistemiyle Tanrının bir mucizesi olarak karşımızda duruyordu. Bir görevli çıkışta bizlere Sızıntı dergisini uzatıyordu. Derginin adına bakar mısınız! SIZINTI…  Kimse bunlara, “kardeş hayırdır! Nedir bu sızıntı, nereye sızıyorsunuz? siz Zeytin yağı mısınız ki sızabiliyorsunuz” diye sormadı. Eğer sorsaydı dün attıkları gollerle baş tacı ettiklerimiz bugün mankurtlaşmaz, vatan haini damgasını yemez başımızda taç olmaya devam ederdi.

Bunların bir de Zafer kitabevi adında bir kitapçı dükkanı vardı. Bu kitabevi Atatürk bulvarında PTT Sokağı dediğimiz sokağa girince tam karşı cephede bir pasajın içindeydi. Alt yapıda oynayan bizler “gelin burada kitap okuyun, ders çalışın” diyerek “çok insani duygu ve niyetle” kitabevine davet ediliyordu. Ben de bir gün ısrar üzere oraya gitmiş, bir daha da kapısından içeri girmemiş, oltaya gelen balıklardan biri olmamıştım. Peki ya kancaya takılanlar!.. Atatürk ve laik Cumhuriyet düşmanı iş insanı, pilot, hakim, doktor, öğretmen, akademisyen, asker, polis, “SPORCU”, esnaf, milletvekili, bakan oldular. Devletin kâbesi TBMM’yi bombaladılar. PKK ile mücadele veren Polis Özel Harekat merkezini düşmanca bir kin ve nefretle bombalayarak özel eğitimli kahraman polislerimizi katlettiler. Fetö’cü darbe girişimine karşı koyan 248 insanımızı acımasızca öldürüp 2196 vatandaşımızın yaralanmasına, kiminin kalıcı sakatlıkla acı ve zorluklar içinde yaşamasına neden oldular.

15 Temmuzdan sonra Türk Milleti olarak Fetö ile mücadele konusunda iktidara hep birlikte destek verdik. Ama maalesef hain terör örgütüyle tam anlamıyla mücadele edildiğine inanmak istesek de, gördüklerimize, duyduklarımıza inanamadık! Fetö darbe komisyonu raporu sümen altı edildi. AKP milletvekili Şamil Tayyar’ın da ifade ettiği gibi, yargıda Fetö borsası kuruldu. Devletin önemli kurumlarının başına Fetö terör örgütünün Bank Asya’sında uzun yıllar üst düzey görev yapmış kişiler atandı. Ergenekon ve Balyoz kumpasında örgütün Türk ordusunu çökertme planına yazılarında ve televizyon programlarında açık destek veren ve algıyı yöneten gazeteciler cezaevinden tahliye edildi.

Bu dönemde Fetö’ye en azgın şekilde açıktan destek veren, Bank Asya’dan milyonlarca dolar kredi alan, ‘’bizim askerlerin eşleri ve sevgilileri Güneydoğu’daki gaziler için maarif takvimine soyunsun’’ diyen Nagehan Alçı, ve Ergenekon Balyoz kumpaslarının tetikçi savcısı Zekeriya Öz için ‘’heykeli dikilmeli’’ diyen Rasim Ozan Kütahyalı hiçbir şey olmamış gibi yandaş kanallarda program yapmaya devam edip yalı verandasında boğaza karşı ejder meyveli smoti içmenin keyfini çıkarıyorlar. Fetö’nün kozmik oda kumpası aktörlerinden eski TBMM Başkanı Bülent Arınç “İyi ki bu askerlerle savaşa girmemişiz” dedi. Kendisi Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliği ile taltif edildi. Oğlu Mücahit Arınç şu anda TBMM’de AKP milletvekili. “Fetullah Gülen bu ülkenin Yetiştirdiği değerli bir kıymettir.” diyen Bekir Bozdağ halen Adalet Bakanımız. Fetullah Gülen’le boy boy fotoğrafları sergilenen ve gözlerinin içi ışıldayan Nurettin Nebati Maliye Bakanı olarak ekonomiyi yönetmeye devam ediyor.

Örnekleri çoğaltmak mümkün; ama kusura bakma! Sen, kendin ettin kendin buldun Hakan! Biliyorsun ki, bu zamanda “ya tarafsın, ya bertarafsın.” Sen 17-25 Aralıkta tarafını seçtin! Tarafını Tayyip Erdoğan’dan yana kullananlar, “mış” gibi yapanlar, ya da “ben ettim sen etme, beni affet, kulun kölen olayım” diyerek biat eden ve saf değiştirenler zevki sefaya devam ediyorlar. Ama ben seni takdir ediyorum; sen çizgini hiç bozmadın. Bukalemun gibi renk değiştirmedin. Solucan gibi omurgasız bir sürüngen misali her delikten içeri girmedin. Vatan haini, namussuz, alçak Fetö köpeğinin yanında aslan gibi dimdik durmaya devam ettin. Senin bu yolda birlikte yürüdüğün takım arkadaşların hâlâ en iyi takımlarda çalışıyor, en yüksek makamlarda ağırlanıyorlar ve bu seni hasta ediyor, çileden çıkarıyor değil mi Hakan? Ha bir de, kendisini ben Şekerspor’da sakatlandıktan sonra yerime transfer edildiğinde takım arkadaşı olarak tanıdığım ve düzgün çocuktur, Fetöcülüğüne değil, ama insanlığına ve kişiliğine kefil olurum diyeceğim Zafer Biryol gibi göstermelik zayıf halkalar var… Üzülme Hakan! Bizim mahallede de durum sizden farklı değil… Mesela, kumpas sanıkları yargılanırken “burada bir yanlış var, Türk ordusu uydurulmuş sahte delillerle, PKK’lı gizli tanıklarla esir alınmıştır. Bu yanlıştan dönün” demiş bir tane futbol insanı gördün mü?

Mesela, “keşke Yunan galip gelseydi ne hilafet yıkılırdı, ne şeriat kaldırılırdı” diyen Fesli meczuba “haddini bil” diyen spor insanı gördün mü? Mesela, yolsuzluklara hırsızlıklara, kuran kursundaki tecavüzlere, maden cinayetlerine, sansüre ve daha birçok şeye itiraz eden içi yanan, milletin derdiyle dertlenen bir tane spor insanı gördün mü? Tabi ki, göremezsin; çünkü onlar araziye uyarlar. Sadece kendi çıkarları zarar gördüğünde seslerini yükseltir, medyanın önüne çıkar canavar kesilir, “ali kıran baş kesen” olurlar.

Onların Vatan sevgisi futboldan kazandıklarıyla orantılıdır. Onların bayrak sevgisi milli takıma gelirken aldıkları yüklü transfer ücreti, millete olan bağlılığı, milli görevden ayrılırken aldığı tazminat miktarı kadardır. Neyse, onları geçelim… Youtube paylaşımlarında çok zorluklar çektiğini, asgari ücretle çalışıp hayatını idame ettirdiğini söylüyorsun ya! Beraber yürüdüğünüz yollarda ülkeyi düşürdüğünüz durumun bedelini bizler ödüyoruz Hakan. Bugün, asla terk etmeyeceğimiz ülkemizde, ülkenin büyük bir çoğunluğu vatana bayrağa devlete ihaneti aklının köşesinden bile geçirmeyecek insanlar olarak, insanlık onuruna yakışmayacak düzeyde maaş ve ücretlerle sadece aç karnımızı doyurmaya çalışıyoruz Hakan. Sen, sporculuk ve vekillik dönemlerinde Fetö’ye hizmetinin önce sefasını sürüp sonra cefasını çekip mızmızlanırken, biz her zaman olduğu gibi sadece Atatürkçü, Ulusalcı, Kemalist, vatansever ya da sadece namuslu vatandaş olmanın bugün için yegane kazanımı olan tek zenginliğimiz yurtseverlikle övünüyor, gururlanıyor ve ülkemizde başı dik onurla gezmenin huzurunu yaşıyoruz Hakan.

Muhtemeldir ki, bu söylediklerimin senin için bir kıymeti harbiyesi yok! Olsaydı eğer, Nihat ağabey (Nihat Genç) gibi bu uğurda bedel ödemiş bir vatansever hakkında suç duyurusunda bulunmaz, “bir insan daha ne kadar küçülebilir’’ diye kendini sorgulatmazdın. ‘’Fetöcü piçler’’ cümlesi mi seni rahatsız etti? Çok mu ağrına gitti Hakan? O “Fetöcü piçler” Nihat ağabeyin o dönem bağıra çağıra savunduğu Türk ordusunu Ergenekon ve Balyoz kumpaslarıyla esir alırken, sen bir yandan “ben bilmem büyüklerim bilir” diye demeç verip milletvekilliği, bir yandan da abartılı ücretler alarak TRT’de futbol programında yorumculuk yapıyordun Hakan. “Fetöcü piçlerin” kurguladığı kumpasları alenen eleştirdiği için çalıştığı kanaldan kovulan ve işsiz kalan Nihat ağabey, yiyecek ekmek bulamazken, sen milletvekilliği forsunla babanın yönlendirilmesiyle iş takipçiliği yapıyordun Hakan. Senin Fetön insanları Allah’la kandırıp sahte gözyaşlarını ve sümüğünü mendiline akıtıp, o pis mendilini müritlerine hediye ederken, Nihat ağabey pusuda şehit düşen askerin acısıyla, askerlik onuru için intihar eden Yarbay Tatar’ın ızdırabıyla, ekmeği için yerin 400 metre altına girip sağ çıkamayan madencinin kahrıyla, çocuğuna parasızlıktan okul kıyafeti alamayıp intihar eden babanın çaresizliğiyle ağlıyor, ama gözyaşını yüreğine akıtıyor ve çığlık çığlığa haykırıyordu “Fetö’nün piçi, Fetö’nün Orospusu” diye. Keşke suç duyurusundan önce akledip empati yapabilseydin Hakan. Nihat Genç yetmemiş, hızını alamamış Muharrem İnce ile Ümit Özdağ hakkında da suç duyurusunda bulunmuşsun. Bir de, “her partiye oy verebilirim ama Zafer Partisi ve Memleket Partisi’ne oy vermem” demişsin…

Sevgili Hakan; senden kuşku duymaya başladım. Sen kesin kripto Memleket ya da Zafer Partili olabilirsin(!) Bu söyleminle Fetö’nün hangi partilerden rahatsızlık duyduğunu ve hangi partilerin milli cepheyi temsil ettiğini cümle aleme göstermiş oldun. Oy veren vatandaş olarak nereye oy vermem gerektiği konusunda bana da yol gösterdin. Artık sandığa gönül rahatlığı ile gidip oyu mu Fetö’nün asla giremeyeceği bir partiye atabilirim. İşgüzarlık yapmış olmayayım ama, bence bu söylem ve eylemlerinle Nihat ağabeyin “bir teşekkür ve övgü yazısını” hak ettin Hakan. Hiç merak etme, çok bekletmez Büyük Usta; yakında şöyle dört başı mamur bir yazı kaleme alarak, başta sen olmak üzere bütün Fetöcüleri tedaviye alır. Kolay iş değildir bu ülkenin vatanseverleriyle oynamak; sokakta misket oynamaya benzemez Hakan!

Vatana sevdalılarla oynamak, misket oynamaya benzemez Hakan!

Kaynak: veryansintvcom

Turan AteşTuran Ateş