Susuz hayat olamayacağına dair beylik laflar sarfetmeye hiç gerek yok. Susuzluğun son çizgisi “Susuzluktan öldü.” haberine sebeptir. Gerçi insan, yakıtı biten araç gibi hemen durmaz, bir süre dayanabilir. Bahsettiğimiz son çizgi, işte bu dayanmanın sona erdiği yerdir.
Yazımızın başlığı altında temas edilebilecek başka konular da çıkabilecek gibi gözüküyor. Hiç bilmediğini kabul ettiğimiz birinin aklına gelen mesele, bilmesi gerektiğine emin olduğumuz birinin aklına gelmeyebilir.
Son günlerde sebebi tam da anlaşılmayan “Ağaç kesimine mâni hareketlere, mâni olma meselesi” hiç de şık değil. Kamu yararının korunması noktasında azlık ve çokluk ilkesi vardır. Kamunun yararına çok olanı, az olana tercih edilmesidir bu. Çiftçi, buğdayının arasında, çiftçinin isteği hilafına büyüyen otları ayıklar. Ayıkladığı otlar, büyüyebilse “Hayvan yiyeceği” kalemine katkı sağlar. Bu otlar büyürken çiftçinin ekip büyütmeye çalıştığı buğdayın büyümesine tam anlamıyla engel olması sonucunda otların bertaraf edilmesinin icap ettiği gerçeği açıktır. Otlar ayıklanır, buğday büyütülür. Otların ayıklanmasından doğacak zarar, buğdayın büyütülmesinden elde edileceği umulan kârla telâfi edilir.
Ben çocukken Köyümüzün içinden ,köyler arası ulaşımı ,nakliyeyi sağlamak için buldozerlerle ve diğer ekipmanlarla yol açılırken bizim avlunun yola sınır kıyısından eski yol kadar(2.5- 3metre genişliğinde)bir alan yolun malı haline geldi üstelik 1.5-2 metre yüksekliğinde 0.5 -1 metre genişliğinde ,avlu içindeki bitkisel hayatın muhafazasına yarayan ( harçla örülmemiş)yaklaşık 600 metre uzunluğundaki taş duvar yıkılırken duvarla avlu arazisi arasında kalan yetişmiş meyve ağaçları da yıkılmıştı. Bu bizim ailemiz için çok ciddi bir zarar olmasına rağmen, babam dâhil hiç kimse “Ne oluyor diye “sormadı bile. Bu bizim zararımız, kamu kârına nispetle hesaba bile değmezdi. Yol için bu arazilerin kamulaşma çalışmasına dair şimdiye kadar hiçbir bilgiye, dedikodusuna bile rastlanılmadı.
Biz de ah etmedik. Köyümüze yol açıldı diye de sevindik. Ormanın altında kömür madeni varsa bunun işletilmesinde kamu yararı da varsa Ormanın harcanması mı, kömürün faydası mı tartılır. Kârlı olan işe devam edilir. Olay çıkarma şık değil. “Ben olsam ne yaparım?” sorusunun cevabıyla iş başı yaparsın. Doğruysa edindiğim bilgilerden yola çıkarak Türkiye’nin elektrik enerjisi üretmek için kullandığı ham maddenin % 85 ‘i ithalmiş. Buna devam mı etmeli yoksa daha ucuz elde edilecek imkanlarla çalışmalı mı? Meselenin çözümü, İlgili birimlerin sarf edeceği mühendislik izmetleriyle mümkündür.Burası böyle.
Sık sık, susuzluk korkusu hislerine kapılmamıza sebep haberlere muhatap oluyoruz. Barajlardaki su kıtlığı. Bunun sebebi yağış azlığı veya sıcaktan buharlaşma imiş. Eyvallah. Zorla yağdıramazsınız ama buharlaşmaya engel olma imkânını hiç düşünmediniz mi? Buharlaşmaya engel olurken büyük çapta kâra geçme imkânı da var. Nedir?
Kullanma suyu için kullanılan su havzaları genel olarak sun’idir. Baraj veya göletler. Tabiî göller varsa da azdır.
Barajları biz yaptığımıza göre Buharlaşmaya engel örtüleri de yapabiliriz. A! Barajlar örtülür mü? İstersen örtersin. Ben örtecek değilim ya. Vazifeşinaş birimler bunu yapacak.
Yanılmıyorsam Tuz gölünün altında doğal gaz depoları var. Demek ki istenince yapılıyormuş.
Benden teklif. Barajlarımızın üstünün takriben ¾ ‘ü örtülmeye müsaittir. Teknik mevzuları pek bilmediğimden tamamı örtülebilir diyemiyorum. Barajlarımızın üstünü, teknik donanımlarını gerçekleştirirsek “Güneş paneli tarlalarına dönüştürüp hem buharlaşmaya mâni oluruz hem de “Güneş enerjisinden ne elde etmek istiyorsak onu yaparız.
Fazla söze gerek yok. Barajlarımızın üstünü örterek güneş enerjisi tarlasına dönüştürürüz. Elektrik enerjisi üretilirken suyun azalmasına da engel oluruz. Ekilebilir alanlara güneş enerjisi tarlası yapmaktan da kurtuluruz.
MUHALİF OLMADAN ÖNCE, ÇÖZÜM ÖNERİLERİ LÜTFEN!
(Yayınlanan yazılar, köşe yazarlarının kendi şahsi görüşüdür.)