Orduya yeni katılacaklar toplanmıştı. Yüzbaşı yeni gönüllülerin katılımından çok memnundur. Çok sorgulamıyordu. Cephe oluşalı verilen zayiatlar her yönden ümitsizliği yüklüyordu omuzlarına. Her askeri deftere yazdırıyor Hangi bölüğe gitmesi gerektiğini söylerdi. Adının Midoolduğunu söyleyen gönüllüde kararsız kalmıştı. O gönüllüye sordu
-Adın Mido mu?
Gönüllü ciddi duruyordu.
-Evet komutanım.
Komutan şaşkın;
-Hiç böyle bir ad duymadım. Peki nerelisin?
Gönüllü,
-Kosova’dan geliyorum komutanım.
Yine şaşırmıştı komutan,
-Sen buraya nasıl geldin?
-Yürüyerek geldim komutanım
Her cümlesinden sonra komutanın şaşkınlığı daha da artıyordu.Kafasında oluşan soruları ‘Oralarda çocuklara böyle isimler konuluyor galiba diye geçiştirdi. Sordu,
-O kadar yol yürüyerek gelinir mi?
-Komutanım annem buraya gelmeme izin vermemişti. Çok yalvardım. Yaşlı bir atımız vardı .Onunla yola çıkmama izin verdi. Fakat yol uzun at bu yolculuğa dayanamadı yolda öldü ben yine yola devam ettim.
Cevap karşısında komutan gururlandı,
-Helal olsun evladım sana. Seni ikinci bölüğe veriyorum.
-Emredersin komutanım.
Koşarak ikinci bölüğün olduğu yerde sıraya girdi.
İkinci bölükte herkes bu ilginç isimli, sıska, açık tenli ,güler yüzlü çocuğa çabuk alışmışlardı. İnsanı saran bir gülüşü vardı. Herkesten farlı duruşu ve farklı görüşü olan Mido çok sevilen bir asker olmuştu.
Günlerce süren savaşlarda farklı fikirleriyle Mido öne çıkıyordu. Onun akıllı bir insan cephede her hareketiyle belli oluyordu.
Onbaşı şehit düşmüştü. Mido’yu çağıran komutan artık onbaşını görevini ona verdiğini söylemişti. Onbaşı elbisesiyle daha vakur duruyordu.
Anzaklar akın akın geliyordu. Siperlerden kafalarını kaldıramıyorlardı. Çok çetin bir gün geçirmişlerdi.
Aldığı sorumlulukla emrindeki arkadaşları hep birada tutmaya çalışıyordu. Akşam karanlık başlayıp ateş kesildikten sonra arkadaşlarını toplar kahramanlık hikayeleri anlatırdı.Mido sevilen bir cephe lideri olmuştu.
Cephedeki dikkati ve nişancılığı dile destandı. ‘’Mermi ziyan etmez ‘’diyorlardı. Her attığını vuran ,silahına hükmeden bir tavrı vardı. Günler geçtikçe ona güven ve hayranlık artıyordu. Her haliyle tertip ve disiplinliydi. Kısa sure sonra ,Çavuş rütbesini takmıştı.
Annesini çok özlüyordu. Ne kadar çok ağlamıştı yaşlı kadın. Kosova nere Çanakkale nereydi. Annesi gözlerinde tütüyordu. Cephede savaşmanın en zor yanı hasretti.
Emrindeki erata bir şey oldu mu gözyaşlarını hiç tutamazdı. Kendi çocuklarıymış gibi üzülürdü. Yaralı askerin yarasını ilk o sarmaya çalışırdı.
Şeddülbahir Cephesi bu gün kanlı çatışmalara şahit olmuştu, Binbaşı Mahmut Sabri Bey ,geri çekilmeyeceğini söylemişti erata. Çekilmek yoktu. Son mermiye son askere kalana kadar mücadele edilecek işgal ordusuna izin verilmeyecekti. Bir ülkeyi zapt etmek için ne kadar güçlü ordularla gelmişlerdi. Bu düşmanlığa bu vahşiliğe bir anlam veremiyordu. Bu günkü çatışmalar kadar güçlüsü olmamıştı. İşgal kuvvetleri nerdeyse on metreye kadar yaklaşmışlar, bazen süngü bazen el bombası ile ilerlemeye çalışıyorlardı. Türk askeri cephesinden hiç ayrılmadan ,hiç geri çekilme belirtisi göstermeden mücadele etmişti. Akşam olup ,karanlık basınca cephedeki silah sesleri bitmişti.
‘’Bu gün çok kayıp verdik’ diyordu yanındaki arkadaşlarına. Mahmut Sabri bey birkaç rütbeli askerle cepheyi dolaşmaya karar vermişti. Genel olarak bunu yapardı Gece gözyaşlarını kimse görmezdi. Saka Hüseyin de hep bu gece yolculuğunda komutanının gölgesi gibi yanında olurdu. Yaralı var mı ? Ölü var mı? Silah ve mühimmat var mı ? Tespit edilir yaralılar hastaneye gönderilir. Şehit varsa toprağa defni sağlanırdı.
Saka Hüseyin ,komutanlarından önce dolaşırdı siperleri, şehitler ve yarlılar taşınıyordu. Cephenin tepe noktasın da ki siperde gördüğü manzarayla şaşkındı.Seslendi
-Komutanım
-Mahmut Sabri beyin metin sesi duyuldu,
-Efendim Hüseyin
-Komutanım bur da bir şehit var.
Komutanın sesi hüzünlüydü,
-Hüseyin bir değil çok şehit var.
Hüseyin,
-Komutanım bu çavuş
Mahmut Sabri bey Saka Hüseyin’in farklı bir şey söylemek istediğini anlamıştı. Tepedeki sipere doğru yürüdü.
Hüseyin şaşkındı
-Ama komutanım bu bir kadın
Mahmut Sabri bey de aynı şaşkınlıkla,
-Kadın mı?
-Kadın komutanım.
Siper vardığında daha da şaşırmıştı Mahmut Sabri bey.
Başından vurulmuş bir şehit yüz üstü ,boylu boyunca yatıyordu. Düşünce başındaki şapkası düşmüş uzun kıvrım kıvrım saçları ortaya çıkmıştı. Bu Mido Çavuştan başkası değildi.
Daha sonra öğrenildi ki bu Zeynep MidoÇavuştur.Kosavadan Çanakkale Cephesine katılan gelinlik bir kızdır. Çanakkale sadece yiğit erkeklerimizin savunması değildir. Cephe gerisinde analarımız ve Cephede gizli gizli savaşan gelinlik kızlarımızın zaferidir.