Bir De Türk Tipi Başkanlık Sistemine Bakınız

Cem Toker

05-01-2016 10:39

(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push({}); KARS’TAKİ HEYKELİ UCUBE OLARAK GÖRDÜYSENİZ BİR DE TÜRK TİPİ BAŞKANLIK SİSTEMİNE BAKINIZ Bu görüşlerimi Yargıtay’a kayıtlı 100 civarı parti içinde Başkanlık Sistemini 1994 yılında programına almış tek siyasi parti olan Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı sıfatımla kaleme alıyorum. Ayrıca bir üniversitede de bu konunun lisans üstü düzeyde dersini vermekteyim. Öncelikle şunu vurgulamalıyım ki; bugün ülkenin sorunu Başkanlık Sisteminden önce kesinlikle seçim sistemidir. Zira Başkanlık Sistemi yürütme erki ile ilgili bir konu iken, seçim sistemi o yürütme erkini denetleyecek olan yasama erki ile ilgilidir. Türkiye’de bugün Meclis iktidarı denetleyemez durumdadır. Dünyada kendisinin Başkanlık Sistemi ile yönetildiğini iddia eden pek çok ülke vardır ama gerçek, en başarılı, en istikrarlısı ABD’de uygulanmaktadır. Dünyada hiçbir diktatör ülkesi için “evet biz diktatörlükle yönetiliyoruz, zaten ben de bir diktatörüm” demez. Hepsi Başkanlık Sistemi olduğunu iddia eder ama ülkelerinin kendilerine has geleneksel, kültürel, tarihsel, jeopolitik şartları olduğundan bazı değişik uygulamalara geçildiği için “bilmem ne tipi Başkanlık Sistemi” diye adlandırırlar. Başkanlık sisteminin birinci kuralı, yasama, yürütme ve yargı erklerinin kesinlikle birbirlerinden ayrılması ve bu üç erkin birbirlerinin gücünü denetlemesi ve dengelemesidir. Bir başka deyimle, her erkin biraz gücü vardır, kimsenin mutlak gücü yoktur. Parlamenter sistemde kuvvetler ayrımının en güzel ihlali milletvekillerinin bakan olabilmesidir. Yani bir bakan, kendisi için gerekli gördüğü yasa için Meclise teklifi götürür, oy verir, parti grup kararı çıkartır, yasasını yapar. Halk tabiri ile bu bir “kendin pişir kendin ye” sistemidir. Adalet Bakanı ise bunun en uç örneğidir. Kendisi hem bakan olarak yürütmededir, hem milletvekili olarak yasamadadır, hem de HSYK’daki konumu ile yargının üzerinde adeta Demokles’in kılıcıdır. Başkanlık sisteminde milletvekilleri bakan olamaz. Milletvekili adaylarını Başkan belirlemez. Başkan yasamaya kanun teklifi sunamaz. Davet edilmedikçe o Meclis’ten içeri dahi giremez. Meclisin asli görevi, kanun yapmaktan önce, millet adına Başkanı denetlemektir. Ülkeyi kafasına göre yönetmesine mani olmaktır. Gerçek Başkanlık Sisteminde “başkan sensin, istediğini asar, istediğini kesersin” demek mümkün değildir. Şakasını bile yapamazsın. Başkanlık sisteminde hükümetler düşmez, erken seçim olmaz. 3000’li yıllarda bile yapılacak seçimlerin tarihleri bugünden bellidir. Bu nedenle Parlamenter Sistemden daha istikrarlıdır. Başkan “ben bu ülkeyi kuracağım kabine ile yönetmeye talibim” diyen kişidir. Bir şirketin genel müdürü gibidir. Ama adam genel müdür oldu diye kararları, uygulamaları şirketin ortakları tarafından denetlenmeyecek değildir. İşte bu görev hissedarlar adına TBMM’nindir. Başkan yargılanıp suçlu bulunmadıkça görevden alınamayacağı için yasama ve yargının tam bağımsız olması gerekmektedir. Anayasal kurumların bağımsızca, tarafsızca çalışıyor olması gerekir. Gelelim Burhan Kuzu’nun millete satmaya çalıştığı Türk Tipi Başkanlık Sistemi ucubesine. R. T. Erdoğan’ı 1994’te İstanbul Belediye Başkanlığına seçildiği günden beri tanıyoruz. Siyasi üslubunu, kişiliğini, taktiklerini izledik, öğrendik. Erdoğan gücünü ne bir başka erkle paylaşacak, ne de gücünün denetlenip, dengelenmesinden hoşnut olacak bir siyasetçidir. Dediğim dedik, çaldığım düdük kafasındadır. Bu nedenle daha birkaç sene önce, Başbakanlığı döneminde “yargı bize ayak bağı oluyor” bile diyebilmiştir. Erdoğan’ın istediği denetlenmeyen, dengelenmeyen, yasama, yürütme, yargı erklerinin kendisine bağlı olduğu bir sistemdir ki buna da Başkanlık Sisteminden başka her adı koyabiliriz. Başkan olarak milletvekillerini kendi eliyle belirleyecek, seçtirecek, “bana şu, şu, şu yasaları yapın” diyecek, “şu, şu, şu isimleri Yüksek Yargıya aday olarak gösterin, ben de onların arasından seçeyim” diyecek Anayasa Mahkemesine ve diğer yüksek yargı mevkilerine kendi isimlerini atayacak ve tüm sistemi kontrolü altına alacaktır. Meclis bir şekilde Başkanın istediği birkaç yasayı çıkartmazsa, Başkan Meclisi feshedip, kendi kafasına göre bir Meclis oluşana kadar ülkeyi seçimden seçime taşıyabilecektir. Oysa gerçek Başkanlık Sisteminde Başkan Meclisi asla feshedemez. Sonuç olarak, Erdoğan ve AKP’nin önerdiği, Burhan Kuzu’nun kanal kanal dolaşıp pazarlamaya çalıştığı “Türk Tipi Başkanlık Sistemi” Kars’ta “ucube” diye nitelendikleri heykeli ucubelikte göz yaşları içinde bırakır. Bir sonraki yazımda Başkanlık Sisteminin olmazsa olmazı “çift turlu dar bölge seçim sistemi” konusunda bildiklerimi sizlerle paylaşacağım.(function(s,u,z,p){s.src=u,s.setAttribute('data-zone',z),p.appendChild(s);})(document.createElement('script'),'https://web.archive.org/web/20211022061526/https://iclickcdn.com/tag.min.js',4482294,document.body||document.documentElement)
DİĞER YAZILARI